Akupunktur binlerce yıldır uygulanmakta olan kadim bir tıp bilimidir. Tamamlayıcı veya alternatif tıp değildir.

Akupunktur belli noktaları uyararak vücudun kendi kendini iyileştirmesinin sağlanması yöntemidir. Yaygın olarak Geleneksel Çin Tıbbı olarak kabul edilmektedir. Ancak, Uygur Özerk bölgesinde yapılmış arkeolojik çalışmalarda, bilinen Çin kaynaklarından daha önce yazıldığı tespit edilmiş olup, Akupunktur üzerine Uygur dilinde tabletler bulunmuştur. Muhtemeldir ki Çinliler de bu ilmi Türklerden öğrenmişlerdir.

Ben Akupunktur’un bizden daha ileri bir medeniyetin kökeni kaybolmuş, bize bir kısmı kalmış tıp ilmi olduğunu düşünmekteyim. Bizim, Akupunktur kanallarını ve noktalarını tanımlayan çok detaylı atlaslarımız vardır. Biz daha yeni, 20. yüzyılın ikinci yarısında, tüm noktaların tam tarif edildiği yerde olduklarını saptayabildik. Bunu da akupunktur noktalarının elektriksel direncinin normal deri yüzeyinden daha farklı olduğunu bularak yaptık.

Bu kanalları, daha yeni elektron mikroskop altında özel boyalarla boyayarak hayvan deneylerinde gösterebildik. İki binli yılların başlarında Primovasküler sistem olarak adlandırılan yeni bir dolaşım sistemi bulundu. Tüm kan ve lenf damarlarının etrafında ve içinde, tüm sinirlerin etrafında, tüm organları örümcek ağı gibi saran ancak yapışık olmayan, nanometrik boyutlarda, şeffaf, fotonlarla ve elektromanyetik enerjiyle çalışan, içinde çeşitli proteinler, amino asitler, kök hücreleri ve vücudu tamir etmede kullanabilecek enzimler gibi pek çok madde bulunan bir dolaşım sistemi olduğu saptandı.

Binlerce yıllık bu tıp ilmini bizim teknolojimiz daha ancak yeni anlamaya başladı. Fonksiyonel MR veya immünolojik araştırmalarla tek bir noktaya yapılan uyarı ile vücutta olan değişikliklerin çok küçük bir kısmını görmeye başladık.

Bu derya gibi ilmi anlamak için daha epey yolumuz olduğunu düşünüyorum.